Turc | Anglais | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | yumurta kabuğu | egg shell n. | ||
Throw the egg shells in the organic rubbish bin. Yumurta kabuklarını organik çöp tenekesine atın. More Sentences |
||||
General | yumurta kabuğu | eggshell n. | ||
I feel like I'm always walking on eggshells when I'm with Tom. Tom'la birlikteyken hep yumurta kabuğunun üzerinde yürüyormuşum gibi hissediyorum. More Sentences |
||||
General | yumurta kabuğu | shell n. | ||
I am shelling eggs. Yumurtaları kabuklarından ayırıyorum. More Sentences |
Turc | Anglais | |
---|---|---|
General | ||
General | balo, karnaval gibi eğlencelerde kullanmak üzere içine konfeti konularak hazırlanmış yumurta kabuğu | cascaron n. |
Dyeing | ||
Dyeing | yumurta kabuğu rengi | eggshell n. |
Dyeing | yumurta kabuğu boya | eggshell n. |
Anatomy | ||
Anatomy | (yumurta kabuğu ve yolk kesesi arasındaki zar) bir bölgenin altında yer alan | subzonal adj. |
Zoology | ||
Zoology | (bazı omurgasızlarda) yumurta kabuğu oluşturmak için gerekli bileşenlerin salgılandığı bez | shell gland n. |
Art | ||
Art | yumurta kabuğu porseleni | eggshell porcelain n. |